Türkiye Hayvancılığı ve Somali Örneği/ Hayvancılık ve Türkiye

  • DOLAR
  • EURO
  • ALTIN
  • BIST
Prof. Dr. Hazım Gökçen
Prof. Dr. Hazım Gökçen
hazimgokcen@gmail.com
Türkiye Hayvancılığı ve Somali Örneği
  • 0
  • 28 Kasım 2017 Salı
  • 1 Star2 Stars3 Stars4 Stars5 Stars
  • +
  • -

Somali Afrika Kıtasının doğusunda yer alan, Hint Okyanusu, Aden Körfezi, Etyopya, Kenya ve Cibuti ile çevrili, 9.5 milyon nüfusu olan bir islam ülkesidir. Somali 1980 li yıllara kadar Tarım ve Hayvancılıkta gelişmiş bir ülke idi. Öyle ki kendi halkını doyurduğu gibi bütün Arap Yarımadasının kırmızı et ihtiyacının %85 ini karşılayabilecek bir potansiyele sahipti. Ancak Somali, 1980 li yılların başından itibaren daha önce kendilerini sömüren ülkelerin de teşviki ile IMF’nin boyunduruğu altına girdi. IMF Somali’ye verdiği yüksek faizli kredilerle hayvancılık dışı alanlarda da yapılacak yatırımların önünü açtı. Bu arada hayvancılıkta büyük bir liberalizasyon programı uygulanmaya başlandı. IMF’nin dayatması ile Devlet Veteriner Teşkilatı ortadan kaldırılarak hayvan sağlığı hizmetleri özelleştirildi. Bunun sonucunda Somali’de sığır vebası başta olmak üzere salgın hayvan hastalıkları yaygınlaştı. Daha sonra Avrupa Birliği Ülkeleri ve Avustralya’dan geniş kapsamlı bir hayvan ithalatı furyası başladı. Sonunda yerli üretim tamamen durdu ve tümüyle dışa bağımlı bir hayvancılık yapısı ortaya çıktı. Bugün Somali bazı siyasi karmaşaların da etkisi ile insanların açlıktan öldüğü Dünyanın en yoksul ülkelerinden birisi haline geldi.
Şimdi bu örnekten yola çıkarak Türkiye Hayvancılığını değerlendirdiğimizde her iki ülke arasında ister istemez bazı benzerliklerin mevcut olduğu görmekteyiz. Bilindiği gibi 1980 Asker Darbesinden sonra Türkiye’de uygulanmaya başlanan liberal politikalardan hayvancılık da nasibini almış ve ilk iş olarak 1984 yılında, kuruluşundan beri hayvan hastalıklarının önlenmesinde ve gıda güvenliğinin sağlanmasında çok büyük hizmetleri dokunan Veteriner İşleri Genel Müdürlüğü kaldırılmış, yerine ne olduğu belirsiz, ucube bir Genel Müdürlük kurulmuştur. Daha sonra Türkiye’deki hayvan sağlığı hizmetlerinin çoğu özel kesime devredilmiş ve kamu veteriner hekimleri tümüyle işlevsiz hale getirilmişlerdir. Bu sürecin bugün karşımıza çıkardığı sonuç; mesleki faaliyetlerinin hiçbirini yapamayan, tek işi dairede, masa başında, sığır ve koyunların kulak küpesi numaralarını bilgisayara kaydedip hangi yetiştiricinin ne kadar destek alacağını hesap eden sıradan bir katip veteriner hekimi olgusudur. Bu nedenle de Türkiye’de hayvan hastalıkları kol gezmekte ve yetiştiriciler büyük zararlara uğramaktadır. En acı olanı da, sırf kamu veteriner hekimliğinin etkinliğinin yok olmasından dolayı neredeyse yılda ölen buzağı sayısı kadar yurt dışından hayvan ithal edilmesidir.
Türkiye’de halkın yüz yıllardır kendi ihtiyaçlarını karşılamak için yaptıkları köy tavukçuluğu kuş gribi nedeniyle tamamen ortadan kalkmıştır. Kuş gribi uzun yıllardan beri tavuklarda görülen ve koruyucu aşısı olan bir hastalıktır. Birkaç kümeste sırf ihmalden ve denetim eksikliğinden dolayı kuş gribi ortaya çıktı diye Türkiye’deki bütün köy tavuklarının imha edilmesi ve yeniden yetiştirmeye izin verilmemesi yerinde olmamıştır. Bu uygulama sonucunda, Türkiye etçi ve yumurtacı yabancı ırkların ebeveyn hatlarını, civcivlerini ve yumurtalarını ithal eden bir durumda kalmıştır. Entegre tavukçuluk işletmelerinin bir kısmı iflas etmiş bazıları da yabancılara satılmıştır.
Türklerin Orta Asya’dan beri temel uğraşı olan koyunculuk da yine yıllardır uygulanan bu dışa bağımlı politikalar sonucunda bitme noktasına gelmiş bulunmaktadır. 1989 yılında Orta Doğu Ülkelerine ve Avrupa’ya bir milyon dolarlık canlı koyun ve koyun ürünleri ihraç eden Türkiye bugün Yurt dışından koyun ithal etmek zorunda kalmıştır. Bundan 30-40 yıl önce Doğu ve Güneydoğu’da illegal yollardan da olsa yapılan hayvan kaçakçılığı o yörelerin halkına önemli kazançlar sağlamaktaydı. Bugün ise durum tam tersine dönmüş ve bu kez komşu ülkelerden Türkiye’ye koyun girişi hızlanmıştır. Geçmişten bu yana uygulanan: kokuyor diye koyun etinden insanları uzaklaştırma, vaat edip meraları ıslah etmeme, yünlü dokuma sanayinde yapağının yerine sun’i elyafı hakim kılma gibi yanlış politikalardan dolayı bugün koyunculuğu gençler yapmak istememektedir.
Türkiye hayvancılığının lokomotif gücü olan sığırcılık ithalatın ve haksız rekabetin kıskacı altında perişan bir durumdadır. Sütten kazanamayan küçük üretici damızlık ineğini ucuza kestirmekte, buna karşın Devleti arkasına alan mega işletmeler ve ambalajlı süt sanayicileri büyük karlar elde etmektedirler. İthalatın ve haksız rekabetin doğurduğu kaos ortamı süt ve et sığırcılığı yapan küçük aile işletmelerinin bir bir kapanmasına yol açmaktadır. Buna bir de köyleri mahalle yapan ve mahallelerde hayvan yetiştirmeye izin vermeyen Bütünşehir Yasasının hükümleri eklenince kapanma olayı daha da hızlanmaktadır.
Sonuç olarak, Somali’de olduğu gibi Türkiye’de de 1980 li yılların başından itibaren uygulanan neo-liberal politikalar sonucunda yerli üretim iyice azalmış, Ülke bir ithalat cenneti haline gelmiştir. Rakam vermek gerekirse; 2010-2016 yılları arasında Türkiye 2 milyonu büyükbaş, 2.2 milyonu da küçükbaş olmak üzere toplam 4.2 milyon canlı hayvan ithal etmiş ve karşılığında yabancı ülkelere 3.4 milyar dolar döviz ödemiştir. Aynı dönem içerisinde bedeli yaklaşık 1 milyon doları bulan 217 bin ton karkas sığır eti ithal edilmiştir. Devletin resmi raporlarına göre 03 Temmuz 2016 – 20 Temmuz 2017 ayları arasında 500 bin büyükbaş hayvan ve 41 bin ton karkas ithal edilmiş olup 2018 yılında ise 140 bin büyükbaş hayvan, 295 bin küçükbaş hayvan ve 60 bin ton karkas sığır eti ithal edilmesi planlanmaktadır.
Prof. Dr. Hazım GÖKÇEN

Sosyal Medyada Paylaşın:

Düşüncelerinizi bizimle paylaşırmısınız ?

  • ÇOK OKUNAN
  • YENİ
  • YORUM