Aylardır kamuoyunda tartışma konusu olan ve bir türlü çözüm bulunamayan et fiyatlarıyla ilgili olarak Tecrübeli Veteriner Prof. Dr. Hazım Gökçen net konuştu. Et üretiminin çok zahmetli ve riskli bir süreç sonrasında elde edildiğini belirten Prof. Dr. Gökçen, et fiyatlarının düşünülenin aksine pahalı olmadığını söyleyerek tartışmayı farklı bir boyuta taşıdı.
Daha kolay elde edilen fındık fiyatıyla kıyaslandığında et fiyatlarının hiçte pahalı olmadığını sözlerine ekleyen Prof. Dr. Gökçen konu hakkında yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi. “Yarım asra yaklaşan meslek yaşamım boyunca duyduğum şikayetlerden biri de kasapta satılan etin pahalı olduğu, üretici ve tüketici fiyatları arasındaki büyük farkın aracılara gittiğidir.
Önce şunu belirteyim ki, et üretimi çok zahmetli ve riskli bir sürecin sonunda oluşmaktadır. Ayrıca et üretimi büyük sermaye isteyen bir iştir. Besiye başlarken danalar satın alınmakta, ahıra konulan bu danalar besi süresinin uzunluğuna bağlı olarak sekiz ay ya da bir yıl boyunca bol miktarda kaba ve kesif yem ile beslenmekte, bu arada danaların koruyucu aşıları ve paraziter mücadeleleri yapılmakta, ilaç ve veteriner hekim masrafları olmakta, işletme giderleri (işçilik, elektrik,su v.b) önemli bir yekun tutmaktadır. Bu arada hayvanların hastalanma hatta ölme riskleri bulunmaktadır. Böylesine zahmetli bir sürecin sonunda besici örgütlü olmadığı için hayvanını değer fiyatının çok altında satmakta, bu nedenle de kar marjı çok düşük olmaktadır. Besicinin pazarda ya da ahırında sattığı bu hayvanları ya celepler yani hayvan tüccarları canlı olarak ya da doğrudan kasaplar karkas olarak satın almaktadır. Celep pazardan ya da ahırdan canlı kilo fiyatına göre satın aldığı hayvanı alış fiyatının üzerine belli bir komisyon ücreti koyarak ya doğrudan ya da mezbahada kestirdikten sonra karkas olarak kasaba satmaktadır. Perakendeci kasap aldığı karkasın vergisini, yağ ve kemik firesini, işletme giderlerini ( işçilik, kira, elektrik, su v.b ) alış fiyatı üzerine ekleyip oluşturduğu fiyatla tüketiciye et satmaktadır. Satılan etlerin çoğunluğunu kıyma ve kuşbaşı oluşturmakta, bunlar da günümüzde 30-40 TL fiyat bulmaktadır. Bonfile, kontrofile, pirzola, antrikot gibi etler karkastan az elde edildikleri için pahalıya mal olmakta ve bu nedenle de 50-60 TL bandında satılmaktadır. Ancak etin perakende fiyatını pahalı bulanlar daha çok kıyma ya da kuşbaşının fiyatlarını değil de, yukarıda saydığım değerli etlerin fiyatların ölçü almaktadırlar. Yoksa başlangıç sermayesi, zahmetli ve uzun üretim süreci, besleyici değeri, üretim aşamaları dikkate alındığında en çok tüketilen kıyma ve kuşbaşının 30-40 TL bandındaki fiyatları hiç de pahalı değildir.
Buradaki tek sorun eti tüketen insanların alım gücünün zayıflığıdır. Çoğu insan kira, yakıt, okul masrafı gibi kalemlerden ete para ayıramamaktadır. Kaldı ki, günde içilen iki paket sigaraya ödenen para ile yarım kilo et alınabilmektedir. İnsanlar sigaraya gelince para bulmakta ete gelince pahalı diye satın almaktan kaçınmaktadırlar. Ayrıca zahmetsiz ve sermayesiz olarak üretilen kimi gıdaların fiyatları ile karşılaştırıldığında et fiyatları hiç de çok değildir. Örneğin, ete nazaran üretimi çok daha masrafsız ve zahmetsiz olan fındık 50 TL ye satılmakta ama hiç kimse fındık pahalı diye feryat etmemektedir. Şimdi çok basit bir hesap yapalım. Günümüzde kasaplar karkas etin kilogram fiyatını 26-27 TL ye almaktadırlar. Bir kasap satın aldığı etin fiyatı üzerine zorunlu masraflar olarak ( kira, işçilik, vergi, yağ ve kemik firesi v.b ) % 30 yani yaklaşık 8 TL koymak zorundadır. Böylece kasap bir kilogram kuşbaşı ya da kıymayı 35 TL ye mal etmektedir. Şimdi bu fiyatın üzerine 5 TL de kendi karını koyan kasap eti en iyimser rakamla 40 TL den satmak zorundadır. Halep orada ise arşın buradadır. Bu saptamaya karşı şöyle bir sav ileri sürülmektedir. Madem kasap karkası pahalı aldığı için eti pahalıya satıyor o halde besici danasını ucuza satsın. Şimdi de gelin bir de besi maliyetlerini inceleyelim. Yapılan bir hesaba göre besici kilosu 20 liradan aldığı 250 kiloluk besi danasına 5.000 TL ödemekte, 250 günlük besi sırasında her bir hayvana yedirdiği kesif ve kaba yemin bedeli olan 2.250 TL yi, her bir hayvana harcadığı 300 TL lik işletme giderini (işçilik, veteriner, aşı, küpe bedeli, genel giderler) ve ölüm firesi olan 133 TL TL yi buna ilave etmekte ve net maliyet olarak 7783 TL çıkarmaktadır. Besi sonunda elde ettiği yaklaşık 300 kilo karkası kilosu 27 TL den sattığı zaman eline geçen para 8.100 TL yi bulmaktadır. Kazandığını harcadığından çıkardığında en iyimser hesapla besiciye hayvan başına 417 TL kalmaktadır ki yatırılan sermaye ve harcanan emeğe bakınca bu rakam fazla sayılmamalıdır.
Yani buradan çıkan sonuca göre besicinin de danayı daha ucuza satması mümkün değildir. Pekiyi ne yapılmalıdır? Bana kalsa, yerli besilik materyal temin edildiği sürece bugünkü düzenin devamını isterim. Ama yerli besi materyali sıkıntısı çekilmesi durumunda da Yurt dışından dana ithalatı en iyi çözümdür. Yoksa, Yurt dışından etçi ırklar getirip bunları Türkiye’de çoğaltmak uygun bir çözüm sayılmaz. Nitekim Romanya’dan ithal edilen yüzlerce Limousine ve Charolais ırkı sığırın Türkiye’ye geldikten bir süre sonra pasteurolloza yakalanıp ölmeleri bu savı güçlendirmektedir. Hele, besiye uygun dana elde etmek adına Holştayn ırkı ineklerin Simental boğaların spermaları ile tohumlanması son derece yanlış bir uygulamadır. Bunun sonucunda yıllardır sürdürülen çabalarla geliştirilen Holştayn popülasyonu zaman içinde kaybolacağı gibi ortaya ne idüğü belirsiz bir hayvanlar topluluğu çıkacaktır.
Yurt dışından karkas ithal etmek hayvancılığa vurulacak en büyük darbedir. Et ve Süt Kurumunun Yurt dışından ithal edip yemek fabrikalarına ve kimi kurumlara piyasadan ucuza sattığı karkas ise et üretimi içerisinde söz edilmeyecek kadar az miktardadır ve perakende et fiyatları üzerine her hangi bir etkisi bulunmamaktadır.”dedi.